G Ö Ç
1965 yılı büyük bir değişimin başlangıç tarihi.. Aslında başlangıç 1963 yıllarında Ankara Mamak da imamlık yapan Hoca İsmail ŞAHİN in o tarihlerde Ankara da görev yaptığı yıllarda başlamış. O günkü Tarım ve İskan Bakanlığının kültürler dayanışması ve toplumlar arası iletişimin daha da geliştirilmesi için başlatmış olduğu bir göç politikası. Bu göç politikası nasıl yapılır, nasıl uygulanır hesapları yapılırken en kolay iş gelir seviyesi düşük yerlerin ve fakir insanların üzerinden yapılması en uygun olan yöntemdi ve böylece yola koyulmuşlar ve askıya çıkarılır. Tabi bunu duymak için ve de haberdar olmak için iletişim araçlarının var olması gerekiyor. O zamanlar günümüzdeki gibi radyo, televizyon veya buna benzer iletişim araçları yoktu. Uzungöl genelindebelki de toplamda 2-3 radyo ya vardı veya yoktu.. Mektup olayı vardı. O da bir mektubun yazılıp bir yere iletilmesi günleri, haftaları ve hatta ayları aşardı.
Evet, devletin bu tür politikalarından nasıl haberdar olunur, bunu Ankaraya en yakın insanların olması gerekiyor ki böyle haberler o kişilerce suyulabilinsin. Hemşehrilerimizden biri vardı o da Hoca İsmail ŞAHİN idi. Hemen duyar duymaz Haymana'dan Ankara'yaya gider ve Uzungöllüden habersiz göç etme talebinde bulunur. Kendisi de Uzungöllü olduğu için, oranın sıkıntılarını oranın zorluklarını, hayat şartlarının zorluklarını, çilelerini, en iyi bilen ve yaşayanları. O zamanın hükümeti 3-4 yere iskan çıkarmıştı bildiğim kadarıyla. Hatay, Gökçeada, Konya, Van.. Dönemin Başbakan yardımcısı Ferit MELET, Karadeniz enişdesi vardı. Bizlerin, yani lazların mutlaka Van'a getirilmesi gerekirmiş. Uzun bir zaman geçer aradan. Bu arada haber Uzungöl'e ulaşır tabi. Oradaki vatandaşların bu habere tepkisi farklı farklı olmuştu. Kimi şaşırdı, kimi sevindi, kimisi de anlam veremedi.. Yıllarını verdikleri coğrafyadan ayrılma sinyalleri gelmeye başlamış. O zamanın zor imkanları, zor coğrafyası, eziyeti, yorgunluğu, çileli hayatı ve bir çok dezavantajların bulunduğu bir memleket.. Bedenler yorulmuş, eller nasırlaşmış ama bir taraftan da birliğin beraberliğin zirve yaptığı dönemleri. Daha yeni savaştan çıkmış bir coğrafya.. Toparlanma aşamasında iken birde göç macerası ortaya çıkmış.. Gerçekten de şaşırıp kalmışlar ama ne yapalım dercesine kaderlerine razı olacaklardı ve göç haberinin onaylanıp hep beraber Ankara'ya biz hazırız haberi verilmesi gerekiyordu. Habere gerek yok hükümet çoktan işe koyulmuş hatta hazırlıklar başlamıştı bile. Haber alınır alınmaz istişareler başlamış, herkesin kendine göre bir yorumu olmuştu ama son çıkan karar istiyerek de olmasa mecburiyetten bu zor meşekatli hüzün dolu ucu karanlık göçe evet demek zorunda kalındı. Hoca İsmail ŞAHİN'e yetki verildi ve göç yoluna girilmek üzere onay verildi. Verilmek zorunda idi..
Yıl içerisinde 3 konak yaparak hayatlarını idame etmek zorunda idiler. Oturdukları mahalle ilk baharda mezire, yaza doğru yayla.. 3-5 ineği besleyip süt üretip, sütten ürettiği mamülleri ya satarak ya da biriktirerek o yılın kış sezonunu daha kolay bir şekilde idame etme ve yaşam mücadelesi... Kış gelmeden ayrıca kışlık yakacağın yapılması kaçınılmaz ve olmazsa olmazlardan. Yaklaşık bir kamyon odun toparlamak gerekiyor. Tabi bu işin olması için balta nacak ve ip bunun haricinde hiç bir yardımcı etken yok. Taşıma aracı ya katır yada insanın kendisi. Yani sırtla taşıma.. Çocukların doğması ve nufus artışı geçimi bir o kadar daha zorlaştırıyor. Yaşam zaman zaman çıkmaza giriyordu. Bütün bu işlerin sadece yayla ile 3-5 inekle olmayacağını anlamış atalarımız ve birinci gurbet devreye girmişti. Birinci gurbet Van'a gelmeden önce Uzungöl de zamanın revaşda olan sanatı ahşap tekne imalatı. En kolay, en masrafsız işi bu idi. Ormandan kestikleri ağaçların bir kısmını yakacak, bir kısmını da tekne yapıp yaklaşık 25-30 km. uzaktaki Bayburt'a sırtla yaz kış demeden yaya ve katır sırtında İpekyolu tarzında güzergahtan gidip gelerek hayata tutunmaya çalışılıyor. Buda yaraya derman olmuyor ve hayat şartları giderek zorlaşıyordu. Atalarımızda bu coğrafyada yaşlanıyorlardı. O dönemdeki göçün muhattapları gençler olacaktı..
İkinçi gurbet Zonguldaktı. Evet buradaki kömür ocaklarının çalışması için işçilere ihtiyaç vardı ve bütün herkesin talebi kabul ediliyordu. Yani giden hemen işe girebiliyor ve çalışmaya başlayabiliyordu. Yine özlem, yine hasret, yine çile, yine yorgunluk ama bunların hepsine alışkındı Uzungöl insanı. Alışkın olmadığı bir tek şey vardı oda zenginlikdi. Mevcut ev halkının ihtiyaçlarını karşılamak büyük bir zenginlikti ama herkes buna sahip değildi. Zonguldak macerası kısa sürdü. Siyah elmas tat vermemişti. Birkaç yıl içerisinde de siyah elmas macerası da bitmiş oldu Üçüncü gurbet de gerçekten kabuğumuzu kırıp artık daha uzaklara, daha rahat yerlere, gelirin bol olduğu yer olsun da neresi olursa olsun düşüncesi ile nasıl olsa alışmıştık gurbete.. Parça parça da olsa artık gurbetin uzunu kısası kalmadı. Geçim her geçen gün zorlaşıyor, işler büsbütün çıkmaza giriyor nufus habire artıyordu. Kalınacak ev yok, yiyecek ekmek azaldı, hayat standardı eksilere düşmüştü ama mücadelede bir o kadar artmıştı. Çok da sitem eder bir pozisyon olmuyordu. Çünkü geçmiş den bu yana zorluklara göğüs geren sırt dayayan Uzungöl insanı kaderine razı, hayatını idame etmek için bir çaba içerisindeyi. İsyan ettikleri hiç konuşulmadı. Hatta bütün bu zorlukların ortasında dini vecibelerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmeye çalışıyorlardı.
Morallerini üst seviyede tutmak için kaval seyir kurama ve benzeri etkinlikleri de ihmal etmiyorlar. Artık daha uzaklara gitmenin zamanı gelip çatmıştı. Bir taraftan da Almanya acı vatan artık dillendiriliyor ama bu sefer gözler faltaşı gibi açılmış. Almanyanın istekleri bekleniyordu. Oranın paralı yer olduğunu herkes duymuş ve bir an evvel oraya gitmenin hesapları yapılıyordu ama Almanyanın kriterleri çok zordu. Sağlık raporu, fiziki yapı ve buna benzer özelliklerin yerinde olması gerekiyordu. Bu özelliklere herkes sahip değildi. Göçden önce birkaç kişinin gitmesi ve maddi anlamda çok büyük bir katkı sağlaması, gitmek isteyenleri bayağı bir iştahlandırmıştı. Lakin bir taraftan da Van muhabbeti de devam ediyordu. Van'a toplu gidileceği için tercihlerin çoğu Van'dan yana idi. Hep bir arada olacak olmanın avantajları konuşuluyordu. Almanya sanki askıya alınır gibi olmuştu. Tabiki Ankara tüm hızıyla göçün gerçekleştirilmesi için çalışmalara devam ediyordu.
En nihayet 1963 yılları sonunda karar çıkar ve Uzungöl'den oluşturulacak kafile Van'a gidecek haberi gelir. Resmi Gazetede yayınlanan karardan sonra göç hazırlıkları başlamış. Kiminde sevinç, kiminde hüzün, kiminde şaşkınlık meydana gelmiş. Dördüncü gurbet başlamak üzere.. Evet ve hatta hazırlıklarada başlandı. Van'ın verimli olduğunu duyanlar daha önce görenler bayağı heyecanlanmış olup bir an evvel gitme telaşına düşmüşler ama her şeyin bir kuralı vardır. Bayağı bir talep olmuş ama bazı kurallar işletilmeli idi. Bunlardan biride kura idi. Bir kısmı kura ile bir kısmı da başvuruya göre göçe katılacakların isim listesi belirlendi Dönerdereye ve Emek'e gidecekler belirlendi. Dönerdere 85 hane, Emek 80 hane olarak belirlendi. Son hazırlıklar yapılıyor özlem- hasret- heyecan- geleceği belirleme düşünceleri.. Kafalar dolu, kafalarda kırk tilki dolaşıyor. Gözler yaşlandı, kalpler çarpıyor, evlerinde bulunan birkaç parça eşyalarını Uzungöl den vedalaşmak ve birdaha yayla-mezire horon kaval hepsi geride bırakılmak üzere toparlanılıyor. Mayıs ayı gelir çatar. Ayrılık geldi çattı. Geri dönüşü yok artık. Bütün işlemler yapılmış, sadece araçlar taksim edilerek VAN yoluna döşeneceklerdi. Evet zamanlar tükendi saatler günler haftalar aylar ayrılık vakti. Araçlara yüklerin yüklenmesi ve eski tip otobüslere binmekle bitmiş oldu. Feryadı figanlar, ağlamalar, sarılmalar ve en nihayet et tırnaktan ayrılmıştı. Kervan yola dizildi, bir çoğu ilk defa arabaya binmiş. Meraklı gözlerle, yaşlı gözlerle etrafa bakınarak virajlar, Taşkıran, Çaykara, Of, Trabzon-, Zigana... Bütün hatıralar arkada kalmış. Artık orman, yeşillik de bitmiş. Bayburttan başlamak üzere kıraç topraklara merhaba denmiş olundu. Doğu Anadolu kendini hissettirmeye başlamış. Düz ovalar, tarlalar, ekinler.. Kolay ama hüzünlü hayatın emareleri görünmeye başlanmıştı Erzurum, Ağrı, Van Özalp son durak. Nihayet üç günlük çileli meşakkatli yolculuktan sonra görünmüş oldu yeni topraklar. Burası bundan böyle bize mekan, rızık kapısı olarak nasip olan yer.. Başka bir yazıda görüşmek üzere Hoşca Kalın..