Dönerdere ve Emek köyünde düğün dernek, kız isteme, hısım, akraba oluşumu nasıl olurdu? Evet olmazsa olmaz olan evlilik bizim Uzungöl’de olduğu gibi burada da zor olan işlerimizden birdir. Kız isteme süreci çok sıkıntılı bir süreç maalesef. Bu konuda maalesef köyde seçicilik var. Baba veya anne kızlarını veya oğullarını kendi istek ve arzusuna göre yönlendirmeye çalışmaları evlenme niyeti olan gençleri bayağı bir sıkıntıya sokuyordu. Günlerce, aylarca, hatta yıllarca istenilen ama bir türlü kavuşamayan geçlerimiz vardı. Ama hiçbir zaman olumsuz bir davamız olmazdı. Zaten büyüklerin oğlunu veya kızını evlendirme gayesi, evdeki işlerin üstesinden gelme mücadelesi vardı. Zorla evlendirilen çift var mıdır bilmem ama evliliklerin birkaç istisna dışında görücü usulü ile olduğunu biliyorum. Bir arada olmamız hasebiyle herkes bir birbirini tanıyor ve fazla seçme zahmetine girilmiyordu veya bir çok evliliğin kız ve erkeğin kılavuz dedikleri aracılarla aralarındaki sevgiyi iletiyorlardı. Kılavuz genelde kızın kız arkadaşı olurdu.
Köyde yapılan seyirlerde erkek veya kızın görüşmesi sonucu oluşan birer evlilik olurdu. Köy hep bir arada olması, akraba komşuluk ilişkileri, ortak çalışmalar ve ortak çalışma alanları kız ve erkeğin birbirlerini tanımalarını kolaylaştırıyordu. Mesela, bulgur veya dövmelik yapmak için mutlaka gençlerin bir araya gelmesi şarttı (DİNG). Burası çok muhabbetli idi. Özellikle sevilen kızın döğmelik bulgur yapma zamanı ise yapılacak döğme işi bedavaya gelirdi ama kimseye çaktırılmazdı. Bunu seven delikanlının yakın arkadaşları bilirdi. Kızların yorulmaması için erkeklerin tokmaları almaları ayrı bir yarıştı. Değirmende buğday öğütme sırası o zamanlar öğütme için sıra oluşturulur ve herkes sırasına göre değirmene gelirdi. Buralarda kız ve erkek birbirlerini daha fazla görürlerdi. Buğday elekleme ise bu apayrı bir hengame idi. Köyde yapılan bütün toplu işlerin ayrı bir özelliği ayrı bir tadı ve ayrı bir neşesi vardı. Mandıraya süt getirme esnasında gençlerin fiyakalı yürümeleri görülmeye değerdi veya köydeki ilk yıllardaki çeşme kültürü veya arada kaçamak yapılan horon seyir geceleri bunların hepsi bizim kültürümüzün ayrılmayan birer parçasıydı. Akşam üzere tarladan gelinir, ahır işleri, süt sağımı, süt mandıraya getirildikten sonra ve akşam yemeğinden sonra kaçamak başlıyordu. Genç kızlar kendi aralarında organize olur, genç delikanlılarda kendi aralarında organize olur ama mutlaka bir organizatör seçilirdi. Genelde mandırada veya köyde bulunan ıssız evlerde kaval eşliğinde veya o günün vazgeçilmezi kaset çalar veya ağızla kaide çalınarak gecenin ilerleyen saatlerine kadar bütün çekilen yorgunluk üstüne güzel bir şekilde eğlence (seyir-horon ) tertiplenir ama hiçbir zaman hiçbir delikanlı hiçbir kıza zarar vermeyi düşünmez ve aklından geçirmezdi zaten. Hemen hemen tümünün akraba olması olası kayırmacılıkta ön plana çıkıyordu. Sıkı bir disiplin içerişinde sahip olduğumuz kültürümüz devam ettirilir. Yapılan bu kültürel ve sosyal faaliyetler gençler arasında iletişimi artırıyordu ama iş evlenmeye gelince isteme süreci bayağı bir sıkıntısı oluşturuyordu. Haftalar, aylar, hatta yıl süren isteme işi vardı. Köyün ileri gelenlerinden veya erkeğin yakınlarından bu işi iyi bilen birkaç kişi bir araya gelerek bu işi organize etmeye çalışırlardı. Çok sabırlı olmak gerekir bu işlerde. Yapılacak ufak bir yanlış birbirini seven gençlerin kavuşma hayallerini bitirebilir, onun için ince eleyip sık dokunuluyordu ama genelde olumlu sonuçlanırdı. Birde bu işin yani kız isteme süreci anlaşmazlıkla biterse bu sefer kız ve erkeğin karşılıklı anlaşma ile kaçırma seçeneği ortaya çıkıyordu (UYMA).
Bu seçenek çıkmaza girildiği anda devreye girerdi. Eğer bu gerçekleşirse bunun anlaşma süreci bayağı bir uzun sürer, tatsız tartışmalar oluşur ve bayağı devam eder ama nihai de olsa belli bir müddet sonra yine de anlaşma sağlanılırdı. Bu arada zaman zaman küslükler oluşur ve mutlak barışla sonuçlanır. Bazı istisnalar hariç tabi. Bu ara Dönerde’nin bir kısım gençleri’de Uzungöl’deki akrabalarının kızları veya akrabalarının erkeleriyle evlenebiliyor, akrabalık bağları en üst seviyede devam ediyordu. Neticede evlilik hasıl olunca, yani büyükler arasında anlaşma sonucu düğün olacaksa da düğünlerimiz çok neşeli olurdu. Gelin arabası olmazdı. Yaya gidilir ve zaten evler birbirine yakın olması araba gereksinimi ihtiyaç duyulmazdı. Gelinin evden çıkması esnasında başlayan muhabbet, zaman zaman gelin konvoyunun yolunun kesilmesi, tatlı sert tartışmalara yol açar ama mutlaka tatlıya bağlanırdı. Aylarca bu yapılanlar konuşulur ve yapılanların üzerinde kritik yapılırdı. Zaten düğünlerin bir çoğu kışın yapılır, çünkü işin gücün az olduğu kalabalığın bol olduğu dönemlerde yapılırdı. Gülüşmelere bazen tatlı sert tartışmalara yol açar ve günlerce bu konuşulurdu. Düğün zamanı gelin alma saati genelde akşama doğru olurdu. Gündüzleri de alınan olurdu ama düğünler genelde akşam olurdu. Düğün salonunun olmaması, bu günlerdeki gibi dışarda düğün yapma imkanı olmadığı için seçili iyi bilenlerin horon oynaması gerekiyordu ve büyük bir ilgi görürdü. Karşılıklı atışmalı türküler, neşeli saatler yaşanırdı. Düğünlerde genelde kaval (Hasan İNCİ veya oğlu Durmuş İNCİ) tarafından çalınırdı veya kaset çalardan Uzungöl den getirilen kaidelerle yada ağızla çalınan karşılıklı türkülerle oynanırdı. Evlere sığılmaması ayrı bir beklenti meydana getirirdi. Sanki sürekli protokol uygulanır, gençlerin yaşlıların yanında oynamaması yaşlıların otantik horon oynamaları yılların verdiği disiplini horona yansıtmaları düğünlere ayrı bir renk katardı. Yaşlılardan sonra gençler, orta gençler ve kızlar horon alayını oluştururlardı. Tabi burada güzel horon oynayan kız veya erkek ilgi görürdü. O dönemlerde elektriğin jeneratör vasıtasıyla sağlanması, elektrik sıkıntısı yaşatıyordu bizlere. Gece saat 22:00 ye kadar elektrik vardı. Zaman zaman uzatılırdı saati. Nihayet düğün en geç 23:00 civarı biterdi. Evlenen damat tekme tokat evine gider, evine dediğimiz babasının evinde bir oda, gelin odası olarak düzenlenilir. Yatak odası denilen şimdiki gibi şatafatlı bir düzenek yoktu tabiki. Bir yatak, bir dolap, dikiş makinesi, bir iki parça elbise olurdu anca. Gelin artık burada kendine yuva kurarak, sıkıntılı bir sürece başlamış olurdu. İstediği gibi rahat davranma gibi bir lüksü yoktur. Çünkü, kaynana, kayınpeder, kardeş, abla hepsi bir arada olurdu. Eğer o evde başka evlenecek erkek varsa, yani evlenecek biri varsa, o evlenene kadar o gelin o evin demirbaşı olurdu. ALLAH MESUT ETSİN der ve evlenen çiftleri nikah kıyıldıktan sonra evlerine yani odalarına gönderirdik. Nikah kıyılması bile belli bir kural dahilinde olurdu. Vekalet yoluyla nikah kıyılır, erkek veya gelin tarafı damattan veya gelinden vekaletleri alarak imamın yanına gelerek nikah kıyılırdı ve böylece düğün dağılır. Burada bir parantez açmak istiyorum, gelin kesinlikle eşiyle evin içerisinde baba, anne, büyük abi, abla varken bir birleriyle konuşmazlardı. İşaretlerle mimiklerle veya salona odaya çekilerek sorunlarını bir birlerine anlatarak giderirlerdi. Düğün sonrasında bir haftalık bir protokol uygulanır. Nasıl bir protokol; bunu da sizlere bir sonraki yazımda anlatmaya çalışacağım. Şimdilik hoşça kalın sağlıcakla kalın.
Değerli Uzungöl haber okuyucuları benim yazılarım genelde hayatın içinde belli bir kuralı olmayan ama haddini aşmayan yazılar olacak ve oluyor. Evet yazdıkça eksiklerim ortaya çıkıyor ve gelen tepkilerde o yönlü oluyor. Geliştirmem gerektiğini biliyorum ama katkı sağladığıma da inanıyorum.